Aksiyon Dergisi

Aksiyon Dergisi
REKLAM ALANI

Master için Güney Kore’ye gitti, Güney Kore Futbol Federasyonu’nda çalışmaya, Kore televizyonunda program yapmaya ve ülkenin en yüksek tirajlı gazetelerinde yazı yazmaya başladı. Sempatikliğiyle Korelilerin sevgisini kazandı, Koreli bir kızla evlendi ve Türk Sinan olarak tanındı. Sinan Öztürk, Dünya Kupası’nda Türk Milli Takımı’nın en önemli yardımcısı.

Yarım asra yaklaşan Dünya Kupası hasretine nihayet son veren Türk Milli Takımı’nın Güney Kore’deki en önemli yardımcısı, genç Sinan Öztürk olacak. Sinan Öztürk, dünyanın en büyük futbol organizasyonunda hem Türk Milli Takımı’nın danışmanlığını yapacak, hem de kendisini çok seven Güney Korelileri organize edip Türkiye’ye tribün desteği sağlayacak. Sinan Öztürk, çok sevildiği Güney Kore’de Türk Sinan olarak tanınıyor. 46 milyon nüfusu bulunan ülkede Sinan denince Türkler, Türk denince de Sinan akla geliyor. Caddede, sokakta birçok Güney Koreli Sinan Öztürk’ün önünü kesip imza istiyor. Türkiye’yi Uzakdoğu’da en iyi şekilde temsil eden Öztürk, ülkenin en fazla izlenen televizyon kanalında haftada iki ayrı program hazırlıyor, en yüksek tirajlı iki gazetede ve birçok dergide köşe yazarlığı yapıyor, futbol okulu işletiyor ve Güney Kore Futbol Federasyonu’nda Avrupa sorumlusu olarak görev yapıyor. Ayrıca, bir spor ayakkabısı firması Sinan adlı krampon üretiyor.

REKLAM ALANI

Master yapmaya gitti, hayatı değişti

Oldukça ilginç bir hayat hikayesi olan Sinan Öztürk, Hacettepe Üniversitesi Endüstri Mühendisliği mezunu. Beş yıl önce işletme alanında master yapmak üzere Güney Kore’ye gitti. Bir taraftan master yaparken, bir taraftan da Buchon takımında futbol oynamaya başladı. Dört ay kadar bu takımda top koşturduktan sonra sakatlandı ve futbolu bırakmak zorunda kaldı. Sinan Öztürk futbolu bıraktı; fakat futbol onu bırakmadı. Hyundai’nin sahibi ve FIFA Başkan Yardımcısı Mong Jun Jung’un (Cumhurbaşkanlığına aday olacak) başkanlığını yaptığı Güney Kore Futbol Federasyonu, Sinan Öztürk’e teklifte bulundu. Bu teklife olumlu cevap veren Sinan Öztürk, federasyonun Avrupa sorumlusu oldu ve Güney Kore futbolunun gelişmesi için çalışmalara başladı. Başta Ajax olmak üzere birçok Avrupa takımının altyapısını inceledi ve raporlar hazırladı.

İyi derecede İngilizce bilmesi ve çok kısa bir zamanda Koreceyi öğrenmesi Sinan Öztürk’ün en büyük artıları oldu. Sempatikliğiyle de herkese kendini sevdiren Öztürk, merdivenleri hızlı bir şekilde tırmanmaya başladı. Bir taraftan en fazla izlenen KPS adlı televizyon kanalına haftada iki ayrı program hazırlamaya, bir taraftan da en yüksek tirajlı gazetelerde (Donga İlbo 2.5 milyon, Couson 3.5 milyon) yazı yazmaya başladı. KPS’de hazırladığı programların ismi ‘Sinan’la Söyleşi’ ve ‘Kardeş Ülke Türkiye’. Sinan’la Söyleşi, bir saatlik eğlence ağırlıklı bir program. Bu programa toplumun her kesiminden insan konuk oluyor. Kardeş Ülke Türkiye’de ise tamamen Türkiye var. Ülkemizin sporu, eğitimi, kültürü, kısacası herşeyi. Peki, Türkiye ile ilgili görüntüleri nereden temin ediyor? Sinan Öztürk, KPS’nin arşivinin çok zengin olduğunu belirtiyor ve ‘Arşivde Türkiye ile ilgili inanılmaz görüntüler var. Her yöremizden, her ilimizden benim bile hayatımda ilk kez gördüğüm görüntüler mevcut.’ diyor.

Geçtiğimiz günlerde bir grup Güney Kore milletvekili ve KPS’nin bir kameramanı ile Türkiye’ye gelen ve Türk Milli Takımı’nın Antalya kampını ziyaret eden Öztürk, son dönemlerde Kardeş Ülke Türkiye programında Ay–Yıldızlı takıma ağırlık vermeye başladı. Sinan Öztürk, ‘Türkiye nasıl hazırlık yapıyor, kupaya ne kadar Türk gelecek, Türklerin özellikleri neler, nasıl karşılanmaları gerekir, ne yerler, ne içerler? Bu ve benzeri bilgileri bu programda yayınlıyorum.’ şeklinde konuşuyor. Korelilere programında ‘Merhaba’, ‘Nasılsınız?’, ‘Koreye hoşgeldiniz’ gibi basit Türkçe kelimeleri de öğreten Sinan Öztürk, ‘Bu program onların çok hoşuna gidiyor. Düşünsenize, Türkiye–Brezilya maçının oynanacağı Ulsan Stadyumu 60 bin kişilik. Yaklaşık 7 bin Brezilya taraftarı, 3 bin de Türk taraftarı gelecek. Gerisi hep Koreli. Hayatlarında maça gitmemiş insanlar. Onlara tarihi bağlarımız sebebiyle Türkiye’yi tutmaları gerektiğini anlatıyorum. Tezahüratlar öğretiyorum.’ diye ekliyor. Hatta, programına katılan konuklara ‘Hakan goool goool gol’ diye tezahürat yaptırdığını anlatıyor.

Sinan Öztürk, programların dışında Türkiye Dostluk Derneği ile ortaklaşa yaptıkları bir hazırlıktan da bahsediyor: ‘Türkiye’nin oynayacağı maçlarda 10 bin tişört dağıtacağız. tişörtlerin önünde Korece ‘Türkiye’yi destekliyoruz’ yazısı olacak. Böylelikle güzel bir görüntü olacak. Türk arkadaşlarımız da amigoluk yapacak.’

Ben Sinan’ın arkadaşıyım deyin, yeter

Sinan Öztürk’ün bir yabancı olarak program yapmasının sebebi, sempatikliğinin yanı sıra Kore dilini çok iyi bilmesi. Öztürk, ‘Burada çok yabancı var. Ama çoğu halkın dilini bilmiyor. Çünkü, Kore dili öğrenmesi zor bir dil.’ diyor. Korelilerin yüzde 75’inin çok iyi tanıdığı Sinan ülkede o kadar çok seviliyor ki ‘Eğer başınız sıkışırsa Sinan’ın arkadaşıyım deyin, sıkıntınız hallolur.’ diye de iddialı konuşuyor.

Şöhretin sağladığı bazı getiriler de olmamış değil. Sinan Öztürk, Temmuz 2001’de zirveye ulaşan şöhretini kullanarak Kore’de bir futbol okulu açmış. Okulun adı da ‘Sinan İngilizce Futbol Okulu’ymuş. Yabancı birinin açtığı ve İngilizce eğitim veren bu okulun açılışını bütün gazeteler ve televizyon kanalları geniş olarak vermiş. Amerikalı, Fransız ve Türk olmak üzere üç antrenörün görev aldığı okula 700’e yakın başvuru olmuş. Okula da ülkenin en büyük spor malzemeleri üreticisi Kika sponsor olmuş. Kika, çok geçmeden Sinan’ın popülerliğinden yararlanmak istemiş ve Sinan adlı kramponlar üretmeye başlamış. Dünya Kupası nedeniyle ara verilen okul, yakında yeniden açılacakmış.

‘G.Kore, Japonya’ya inat aday oldu’

Sinan Öztürk, Dünya Kupası’nın Japonya ile Güney Kore’ye verilmesinin ilginç hikayesini de şöyle anlatıyor: ‘Japonlarla Koreliler birbirlerini hiç sevmezler. Japonya Kore’yi yıllarca ezip sömürdü. Dünya Kupası’na ilk önce Japonya talip oldu. Bunu duyan Koreliler bir hafta içerisinde hayali projeler hazırlayıp aynı organizasyona talip oldu. Sırf inat uğruna. Futbolun Uzakdoğu ülkelerine yayılmasını çok isteyen FIFA, birlikte aday olun ve 2002 Dünya Kupası’nı size verelim, dedi. Tarihte bunun eşi benzeri yok. Japonlar hazırlıklıydı. Kore’de ise sadece 3 stadyum vardı. 7 stadyumu baştan inşa ettiler. 1988 Seul Olimpiyat Oyunları’ndaki komiteyi bu işin başına getirdiler. 1996 yılında Dünya Kupası bu ülkelere verilince çalışmalara başladılar. 1998’deki Asya krizi nedeniyle Güney Kore’deki tüm işler durma noktasına geldi. 2000’de tekrar başladılar. Ve dünyanın en önemli stadyumlarına imza attılar. Çok titizdirler. Japonlar da öyle. Başladıkları işi en iyi şekilde bitirirler. Bu kupa organizasyon, karşılama, konaklama, stadyumlar, seyircilerin rahat etmesi ve güvenlik açısından dünyanın gelmiş geçmiş en iyi kupası olacak.’

Kore tarihini su gibi biliyor

Sinan Öztürk’e Güney Korelilerin Türk sevgisini ve Kore Savaşı’nda Türk askerlerinin rolünü de soruyoruz. Öztürk, ülkenin herşeyini olduğu gibi tarihini de çok iyi öğrenmiş. Başlıyor anlatmaya: ‘Japonya 1915’te Kore’yi istila ediyor. O dönemde sadece Kore değil, çevredeki her bölgeye giriyorlar. Japon istilası ta 1945 yılına, Amerika’nın Hiroşima ve Nagasaki’ye atom bombası atmasına kadar sürüyor. Japonlar İkinci Dünya Savaşı’nda teslim olduklarını açıkladıkları anda bütün istila ettikleri bölgelerden çekiliyorlar. Dolayısıyla da Kore’den de çıkıyorlar. Koreliler bir sabah bakıyorlar ki ülkede hiç Japon yok. Yıllarca Japonlar tarafından yönetilen, sömürülen, köle gibi hor görülen bu ülke insanı şaşırıp kalıyor. O dönemde ülkede açlık, sefillik hat safhada. Bütün yönetim kademelerinde Japonlar var. Konumu itibariyle ülke Rusya ve Çin’in iştahını kabartıyor. Ruslar burayı ele geçirerek denizlere inmek istiyorlar. Ülkeye giriyorlar ve Koreli bir cumhurbaşkanı seçerek çıkıyorlar. Amerika ise buralar komünist olacağına demokratik olsun diye güneyden giriyor. Onlar da kendi güdümlerinde bir cumhurbaşkanı seçiyorlar. 5 yıl böyle devam ediyor. Bir devlet, iki cumhurbaşkanı… Bunun sonucunda da 1950’de iç savaş çıkıyor. Rusya fırsattan istifade ‘Ülke komple benim yönetimimde olsun’ diyerek kuzeyden savaş başlatıyor. Amerika, müttefikleri yardıma çağırıyor. Bu yardıma ilk uyan Türkiye oluyor. Yani Amerikalılardan sonra ülkeye ilk giden bizim askerlerimiz. Tam 21 ülkenin vatandaşı orada savaşıyor. Savaş üç sene sürüyor. Sonuçta da değişen bir şey olmuyor ve ülke resmen ikiye ayrılıyor.’

18 müttefik ülke içinde Türk askeri ne yaptı da Korelilerin gönlünü kazandı diye soruyoruz Sinan’a. ‘Türk askeri orada kahramanca savaşmış. Türkiye tek Müslüman ülkeydi. Kore’deki tüm kayıtlarda ülkeye Müslamanlığı getirenlerin Türkler olduğu yazar. Türk askeri halka çok iyi davranmış. Askerlerimiz 1953’de Suhan’da yetimhane açmış. Adını da Ankara Okulu koymuşlar. Şimdi o okuldan mezun öğrencilerden 60’ı yaşıyor. Onlarla her sene buradaki Türkler bir araya geliyor. ‘Merhaba asker ağa’, ‘Ekmek var mı?’ cümlelerinden tutun da ‘Üsküdar’a giderken’ şarkısına kadar o dönemde Türklerin kendilerine öğrettikleri herşeyi hatırlıyorlar. Türk askeri savaşta en zor cephelerde çarpışmış. Gösterdikleri kahramanlıklar kitaplara geçmiş. Pusan’da 463 tane şehidimizin yattığı bir şehitlik var. Şehitliği Şenol Güneş ve Can Çobanoğlu ile gezdik, çok duygulandılar.’

Eşi Güney Koreli

Sinan Öztürk’ün ilginç hayat hikayesinden bir kesit de evliliği. Önce eşiyle tanışmasını anlatıyor: ‘Eşim Mijung Park ile 1999’da tanıştım. Kendisi eczacı. Amerika’da eczacıların bir imtihanı var. Kazanan dünyanın her yerinde eczane açabiliyor. O da bu imtihana girmek istiyordu. Bunun için de İngilizce öğrenmesi lazımdı. Kore’de dil değişim programları var. İnsanlar bu iş için gazetelere ilanlar verirler. Ben Korecemi geliştirmek için ilan verdim. Eşim de İngilizce öğrenmek için. Bu vesileyle tanıştık. Daha sonra o Amerika’ya, Avrupa’ya gitti. 2001’in başında beş ay kadar flört hayatımız oldu. Sonuçta evlilik kararı verdik.’

Koreliler yabancılara kapalı oldukları için evlilik izni almak pek kolay olmamış. ‘Bu dört ay kadar sürdü. Ailesine kendimi tanıtmak için çok uğraştım. Sonuçta onları ikna ettim. Kendi ailem ise pek sorun çıkartmadı.’ Öztürk, daha sonra eşinin ailesini de Türkiye’ye getirmiş ve bu seyahat aralarındaki bağı daha da kuvvetlendirmiş, ‘Ailesi Türkiye’yi fakir bir ülke zannediyordu. Ancak ülkenin güzelliği, insanlarımızın misafirperverliği onların çok hoşuna gitti.’

Geçen kasım ayında da düğün yapmışlar: ‘İki düğün yaptık. Hem onların, hem bizim adetlerimize göre. Onlarınki kısa sürüyor, yarım saat kadar. Ancak bizim düğünü çok beğendiler. Halaylar çekildi, horonlar oynandı. Gerçekten çok güzel oldu. Çoğu ilk defa bir Korelinin yabancıyla evlendiğini gördü. Benim düğünü KPS televizyonu canlı olarak verdi. Evlendikten sonra eşimin bir ismi daha oldu: Aslı Nur.’

Kaynak : Sayı: 390 – 27.05.2002 |  Behram Kılıç  –  b.kilic@aksiyon.com.tr   Aksiyon Dergisi

REKLAM ALANI
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.