Şehit babasına 54 yıl sonra ulaştı

Babası Kore’de şehit düştüğünde henüz 6 aylıktı. Hayattayken hiç göremediği babasının mezarını 54 yıl sonra ziyaret etti ve yarım asırlık hasretini giderdi.
1950’nin son ayları. Ülkede çok partili hayata geçilmesinin ardından, ilk serbest seçimler kısa süre önce gerçekleştirilmiş ve Demokrat Parti büyük bir halk desteğiyle iktidarı CHP’den devralmıştır. Adnan Menderes ve arkadaşları, henüz icraata bile başlamadan Kore Savaşı gibi uluslararası bir sorunu önlerinde bulmuştur. Sovyet destekli Komünist Kuzey’in işgal ettiği mazlum Güney Kore halkına yardım için Birleşmiş Milletler kararı çıkmıştır ve asker gönderme çağrısına olumlu cevap veren 16 ülke arasında Türkiye de vardır. Genelkurmay başkanlığı asker gönderme hazırlıklarına başlarken, Kurtuluş Savaşı’ndan 27 yıl sonra Anadolu’nun ücra köşelerinde bir kez daha savaş telaşı başlamıştır. Bu kez kendi topraklarını değil belki ama çok uzaklardaki dost bir ülkenin topraklarını savunmak, yine Anadolu’nun çilekeş ve vefakâr insanına düşmüştür. Analar, eşler, çocuklar ‘kınalı kuzuları’ bir kez daha cepheye göndermenin gurur ve hüznünü bir arada yaşamaktadır. Gözler yaşlı, yürekler yanık ama başlar da diktir!
Bu dramatik; ama bir o kadar da gurur dolu hikâyenin kahramanı Sait Onbaşı’nın, henüz altı aylıkken geride bıraktığı minik kızı Özcan, bugün emekli bir öğretmen. Eşiyle Yalova’da yaşıyor. Ve o tam 54 yıl sonra babasına kavuşmanın buruk sevincini yaşıyor. Hayatında hiç tadamadığı baba duygusunu, onun mezarı başında geçirdiği 3 güne sığdırmaya çalışmış. Ne kadar sığarsa tabii…
BİR GÜN YALOVA’YA KORELİLER GELİR
Güney Kore’ye giden Özcan Hanım, Pusan’da babasının mezarını ziyaret eder. Yıllardır biriktirdiği gözyaşlarını orada döker. Yüzünü sadece doğumunun ilk aylarında görebilen babasına, bir kez daha kendini gösterir. O anı anlatırken sesi titriyor ve yaşadığı olağanüstü bir olayı bizimle paylaşıyor: “Mezar başında dua ederken üç gün boyunca ‘baba ben geldim, sesimi duy’ diye yalvardım. Üç günün sonunda yine kendimden geçmiş hâlde dua ederken üç kez tık diye ses duydum. Etrafıma bakındım, sadece eşim vardı ama ses ondan gelmemişti. Ben o sesin artık babamın bana bir cevabı olduğuna inanıyorum.”
Özcan Yılmaz’ın bu ziyareti aslında bilinmeyenlere doğru el yordamıyla yapılan bir yolculuğu andırıyor. Olayın üzerinden 54 yıl geçmiştir ama o henüz sevgili babasının bir mezarı olup olmadığını dahi bilmemektedir. Babasının şehadetinden sonra annesi, babasının vasiyeti gereği amcası ile nikâhlanmış; ancak onu babaannesi ve dedesi büyütmüştür. Kore Savaşı ve orada yitirdiği babası hakkında bildikleri, babaannesinin anlattıklarından ibarettir. Bir gün Kore’ye gitmek, şehitliği ziyaret etmek gibi bir gündemi dahi olmadığını söylüyor. Ta ki, Yalova’ya bir grup Koreli gelene kadar… Yalova’daki emekli subaylar derneğiyle tanışıklığı olan Özcan Hanım, bir gün onlardan bir davet alır. Şehre bir grup Güney Koreli gelecektir ve etkinliğe kendisi de davet edilir. Haberi alınca adeta sevinçten uçar. Onlarla tanışma fırsatı, babasıyla ilgili duygularını tekrar depreştirmiştir.
FOTOĞRAFI GÖRÜNCE ŞOKE OLDUM
Beklenen gün gelir ve Türk-Kore Dostluk Derneği üyesi bir grup akademisyen ve iş adamıyla Yalova’da buluşur. Aralarında Türkçeyi iyi konuşan Prof. Lee diğer adıyla Cemil Hoca da vardır. Cemil Hoca, onun Kore şehidinin kızı olduğunu öğrenince yakın ilgi gösterir. Babasının mezarını ziyaret edip etmediğini sorar. Özcan Hanım, “Hiçbir bilgim yok, hatta mezarı olup olmadığını bile bilmiyorum” der. Bunun üzerine aynı ekipte bulunan ve hâlen İstanbul’da yaşayan Koreli Joe Kim onu İstanbul’a davet eder. Yalova’daki davetten birkaç gün sonra İstanbul’a gelen Özcan Hanım ve eşi Joe Kim’i ziyaret eder. Bu ziyarette Kore’deki Türk Okulu’nun kurucusu Eşref Sağlam ile tanışacak ve bu tanışma hayatında yepyeni bir sayfa açılmasına vesile olacaktır.
Güney Kore’nin ilk Türk Okulu Rainbow International School’un kurucusu Eşref Sağlam, ondan babasıyla ilgili elinde kalan belgeleri ister. Fotokopileri alır ve daha sonra ayrılırlar. Hikâyenin en heyecanlı kısmı da bundan sonra başlıyor. Aradan bir süre geçer, Özcan Hanım’ın babasını görme isteğinin iyice arttığı bir sırada Eşref Sağlam’dan bir telefon alır. Yalova’da buluşurlar. Eşref Bey ona, babasının mezarının fotoğraflarını getirmiştir. Tabii bu olay onun 54 yıllık hayatının en heyecan verici gelişmelerinden biridir. Devamını ondan dinleyelim: “Şehitlikteki mezarda babamın ismini görünce adeta şoka girdim. O anda kafam durdu, hiç bir şey söyleyemedim. Çünkü onun bir mezarı olduğundan bile emin değildim. Fotoğrafı gördükten sonra zor kendime geldim. Zaten o saatten sonra tek isteğim Kore’ye gitmekti.”
Sonuçta Türk Kore Dostluk Derneği’nin organizasyonu ile Kasım 2006’da, babasını ziyaret için yollara düşer Özcan Hanım ve eşi Yüsri Yılmaz. Giderken, şehidin doğduğu yer Elazığ Sivrice ilçesi Kavallı köyünden toprak alıp, ona hediye etmeyi de unutmazlar. Seul’de iki gün kaldıktan sonra Pusan yolculuğunda onlara Kore’deki Türk öğrencilerden Burcu Sevgican eşlik eder. Özcan Hanım, “Koreliler bize öyle büyük ilgi gösterdi ki, çok mahcup olduk. O geziden sonra Korelileri kardeşim gibi görmeye başladım. Hâlen nerede bir Koreli gruba rastlasam mutlak gider konuşurum, hemen kaynaşırız.” diyor.
BABA BEN GELDİM; SES VER!
Seul’den Pusan’a 3 saatlik tren yolculuğu adeta yıllar sürmüştür Özcan Hanım için. Pusan’a yaklaştıkça içi içine sığmamaktadır. Dile kolay, doğumundan sadece 6 ay sonra babasını kaybettiği bir masal ülkesine gitmektedir adeta. Sait Taşdemir ve arkadaşlarının 21 günde gemiyle katettikleri yolu o yıllar sonra, 10 saatlik bir uçak ve 3 saatlik tren yolculuğu ile almıştır. O günden bugüne hayat çok değişmiş, teknoloji gelişmiş, göğüs göğüse çarpışılan savaşlar geride kalmıştır.
1950’li yıllarda kalkınma sürecinde vites büyüten Türkiye bugün hâlâ istediği noktaya gelememişken, aynı yıl savaşta yerle bir olan Güney Kore Cumhuriyeti bugün dünyanın en gelişmiş ve müreffeh ülkelerinden biri olmuştur. İşte böyle düşüncelere dalmış ilerlerken, Burcu’nun uyarısıyla kendine gelir Özcan Hanım. Nihayet Pusan’dadır artık…
Kendilerini şehitliğe götüren araçta heyecanı daha da artar. Birleşmiş Milletler Kore Anıtsal Mezarlığı’na adım atar atmaz hızla ilerler. İlk kez gelmesine rağmen rehberden yardım alma ihtiyacı duymaz ve babasının mezarını eliyle koymuş gibi bulur. Artık dünya değişmiştir onun için. O ana kadar kendini sıkmıştır ama artık burası sözün bittiği, duyguların sel olup akacağı yerdir. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlar. Sürekli tekrarladığı, ‘Baba ben geldim’ sözü, sessiz ortamı adeta çınlatmaktadır. Bu nokta anlatılması adeta imkânsız, sadece yaşayanların bilebilecekleri bir mertebedir aslında…
İlk anlar, ilk günler zor geçse de, bütün anıları ve geçmişi, yıllar süren ama belki de küllenmeye yüz tutan babasızlığın acısı bütün şiddetiyle geri gelse de, şehitlik ziyareti Özcan Hanım’a iyi gelmiştir. Kore dönüşü kendini daha güvenli, daha mutmain hissettiğini söylüyor.
MEZARI TÜRKİYEYE’YE GETİRMEK İSTEDİ AMA…
En azından artık babasının bir mezarı olduğunu bilmekte ve zor da olsa gitme imkânı bulabilmektedir. Hatta bir ara babasının mezarını Türkiye’ye getirmeyi düşünür ama daha sonra onu silah arkadaşlarından ayırmaya gönlü el vermez.
Henüz yorum yapılmamış.