AydaBir

Bu sayımızdaki konuğumuz Aydabir ekibinden Ömer Erdoğan, Güney Kore Cumhuriyeti gezisinden notları bizlerle paylaşıyor.
Korelilerle Türkler arasındaki yakınlığın temeli yakın geçmişe dayanıyor. 1950 – 1953 yılları arasında süren ve 5 milyon kişinin öldüğü, yaralandığı veya kaybolduğu Kore savaşı esnasında Türk askerleri de BM bünyesinde Güney Kore ordusuna destek verdi. Savaş sırasında şehit olan 800’ü aşkın Türk askerinin yapmış olduğu fedakarlıklar ve kendi ülkesiymişcesine verdiği mücadele Korelileri çok etkiledi. Ve tabiki 2002 yılında yapılan Futbol Dünya Kupası esnasında bu dostluk ve kardeşlik 3’üncülük maçıyla doruğa çıktı. Bize yenilseler de ellerinde Türk bayraklarıyla attığımız golleri kutlayan halleri hala akıllarda…
Güney Kore, Asya kıtasının doğu kıyısında yer alan Kore yarımadasının güney kısmında yer alıyor adından da anlaşıldığı gibi. Ülke sürekli yağış alan bir bölgede olduğu için ormanlık alanları ve bu ormanlarla barışık modern binaları birarada barındırıyor ülkemizdekinin aksine. Kore’yle ilk tanışmamız her zaman olduğu gibi havalimanı ile başlıyor. İstanbul – Seul arası 9 saatlik direkt uçuşun ardından Incheon Havalimanına varıyoruz. Seul’e 1 saat uzaklıktaki Incheon adasına kurulmuş olan havalimanı, tamamı çelik ve camdan örülü modern mimarisiyle oldukça etkileyici.
Güney Kore’nin başkenti olan Seul hiç şüphesiz ülkenin en hareketli ve canlı şehri olma özelliğini de taşıyor. Devlet kurumlarının merkezlerinin yanı sıra, geniş ve tertemiz caddeleri, sabaha karşı 5’te kapanan kocaman alışveriş merkezleri, üniversiteleri, müzeleri ile capcanlı bir şehir Seul. Kentte ilk dikkati çeken şey ise caddelere yayılmış olan seyyar aşçı tezgahları!
Yemeğe çok meraklı olan Korelileri günün her saati bir yerlere oturmuş yemek yerken görmek mümkün ancak kilolu bir Koreli görmek tüm bunlara rağmen olanaksız. Zira Kore’de yemeklerde tuz ve yağ neredeyse hiç kullanılmazken, pirinç, deniz mahsülleri ağırlıklı yemekler yeniliyor.
Geleneksel bir Kore lokantasında yerel yemekleri tatmayı çalıştıysam da bir türlü başaramadım ve genel olarak gezi boyunca aç kaldım. Zira fast food lokantalarında yemek zorunda kaldım istemeyerek. Biz Türklerin damak tadına uygun olmayan bu yemekler, çoğunlukla sofraya altlarındaki küçük gaz ocakla birlikte kaynar durumda getiriliyor ve servis ediliyor. Porsiyonlar ise çok büyük. Bizim yer sofrasına benzeyen alçak bir masa etrafında toplanan insanlar bir yandan sohbet ederken bir yandan da yemeğin tadını çıkarıyorlar.
Yemek keşfinden hemen sonra günübirlik bir şehir turuna yazılıyorum. İlk durak yaşlı bir Koreli kadının evi. Şirin ve bir o kadar da hamaratlı kadın öncelikle tercüman aracılığıyla Kore’de gündelik hayattan bahsediyor. Daha sonra ise geleneksel boyama sanatından örnekler sunup bizlere de birer örnek yapıyor. Bildiğimiz mendilin desensiz boyali hali diyebilirim. Kore’nin geleneksel evleri gibi, gittiğimiz ev de ahşap ağırlıklı bir yapıda ve geniş bahçesine rağmen iç kullanım alanı dar.
Evi ziyaretimizin ardından soluğu Savaş Müzesinde alıyoruz. Korelilerin geçmişten bugüne savaşçı kimliklerini gururla sergiledikleri bu müzenin büyüklüğü beni çok şaşırttı. Zira girmeden önce burda ne var diye merak ettim. Müzeyi, girişte yer alan büfelerden patlamış mısır, şeker, soğuk içecekler alarak gezmenin mümkün olması da beni şaşırtan başka bir unsurdu. Çok eskilerden günümüze Korelilerin geçirmiş olduğu savaşların anlatıldığı, eski savaş gereçlerinin sergilendiği ve çoğu zaman maket ve simülasyonlarla desteklenmiş bir anlatımın olduğu müzede uçuş ve denizaltı simülasyonları çok ilgi çekici ve gerçekçiydi. Türklerle Korelileri birleştiren Kore Savaşı’nın anlatıldığı bölümde Türkiye ve Türk askerleri için açılan bölüm görülmeye değer. Şehit olan 800’ü aşkın askerimizin isimlerinin tek tek yazılı olduğu bir duvar da mevcut.
Seul aynı zamanda tarihi yapısıyla da ilgi çekici. Kore Yarımadasını’nda 1392 – 1910 arası hüküm süren Joseon ailesinin kullandığı saray olan Gyeongbokgung Sarayı görkemli ve alışık olmadığımız mimari tarzıyla gerçekten çok etkileyici. İnşaatı bir gün evvel bitmiş gibi bakımlı ve temiz görüntüsüyle de her an birileri yerleşecekmiş hissi veren bir saray bu. Ailenin değişik zamanlarda yaptırmış olduğu toplam 5 saray var Seul’de. Bunlardan biri de Changdeokgung Sarayı. Yüzyıllık ağaçların kapattığı muhteşem bir bahçe içine kurulu bu saray, o zamanların görkemini ve zevkini büsbütün ortaya koyuyor.
Başkette gezilip görülecek yer sayısı bir hayli fazla ancak Coex Akvaryumu, Lotte World Eğlence Merkezi, Ulusal Bilim Müzesi, Geleneksel Kore Sanatları Müzesi, Seul Olimpik Müzesi şehirde farklı alternatifler arayanlar için gezilmesi gereken yerler olarak sayılabilir. Alışveriş için birçok merkez mevcut. Şehrin Itaewon bölgesinde tüm dünya markalarını bulmak mümkün (aynı zamanda burada bir Türk lokantasının bulunduğunu da belirtmeliyim). Insadong ve Namdaemun bölgeleri ise ucuza alışveriş yapmak için ideal. Görünüm itibariyle de bizim Mahmutpaşa’ya çok benziyor doğrusu. Mümkün olduğunca pazarlık yapmakta fayda var.
Seul dışında da ülkede gezilip görülebilcek bir çok şehir var. Küçük ama gelişmiş bir ülke olan Güney Kore’de ulaşım da gayet rahat ve hızlı. Hızlı trenlerle her yere ulaşmak mümkün. Savaş müzesini ziyaretimin ardından Pusan’da yer alan şehitliğimizi görmeye karar verdim. Seul’den trenle gidilebilen ve ülkenin güneydoğusunda yer alan Pusan şehrindeki Türk şehitliği gerçekten insanı duygulandıran ve Korelilerin mihnet duygularını anlamamızı sağlayan bir yer. Son derece bakımlı olan ve iki tane de anıtın yer aldığı şehitlikte, bu bölgede hayatını kaybeden toplam 462 Türk askeri yatıyor.
Ülkenin doğusunda yer alan ve UNESCO Dünya Mirası listesine bütünüyle dahil edilen Geyeongju şehri de görülmeye değer tarihi eserleri barındırıyor. Bundan başka Kore’nin yarı tropik adası olarak adlandırılan Jeju, geniş kumsalları ve doğal güzellikleriyle sakin bir tatil geçirmek isteyenler için ideal olabilir.
Türklerin vizesiz gidebildiği ve sürekli ilgi gördüğü ender ülkelerden (belki de yegane!) olan Güney Kore, sıcakkanlı, misafirperver insanları ve ilgi çekici mekanlarıyla Uzakdoğu kültürüyle tanışmak için iyi bir seçim.
Henüz yorum yapılmamış.