Çanakkale ve Kore Şehitleri

“Tarih Ulusların Tarlasıdır, Her Ulus Bu Tarlaya Ne Ekmişse Gelecekte Onu Biçer “ “Tarih Ulusların Tarlasıdır, Her Ulus Bu Tarlaya Ne Ekmişse Gelecekte Onu Biçer “ Voltaire Geçmişimiz, tarihi olaylar bakımından oldukça zengindir ve geçmişimizle ne kadar gurur duysak o kadar azdır. Unutmamalıyız ki, ne kadar geriye bakabilirsek, o kadar ileriyi görebiliriz. Onun içindir ki dünümüzü çok iyi bilmeliyiz ve en önemlisi dünde kalan değerlerimizin unutulmasına meydan vermemeliyiz.
Bende tarihin derinliklerinde kalan bazı anekdotlar sunmak istiyorum.
Tarihte, Türklerin Çanakkale Muharebeleri, karşı tarafın ise Gallipoli veya Dardanelles Compaing adını verdikleri bu savaşı, öteki savaşlardan ayıran bazı ilginç yönleri vardır.
Bunlardan birisi, Anzaklar ile Osmanlı askerlerinin hem çarpışmalar süresince birbirlerine karşı sıcak ilgi duymaları (19 Mayıs 1915 sonrası) hem de sonrasında dost oluşları, birbirlerine kin ve nefret duymayışlarıdır.
Osmanlı Devleti ordusu karşısında, Gelibolu Yarımadası’na çıkarma harekatı düzenleyen İngiliz – Fransız müttefik ordusunda çeşitli ülkelerden gelen askerler vardı. İngiltere ve Fransa’nın dışında Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, İskoçya, İrlanda, Hindistan, Nepal, Somali, Mısır, Sudan, Cezayir, Senegal, Rusya ve Filistin’den gelen Museviler.
ANZAK (Australian and new Zealender Arıny Corps) kelimesi “Avustralya ve Yeni Zelanda Ordu Birlikleri” anlamına gelen sözcüklerin ilk harflerinden oluşur. Türkiye’de Anzac ifadesi halk arasında Anzak şekline dönüşmüştür. Bu kavram her üç ülkede de (Türkiye- Avustralya- Yeni Zelanda) sempatiyle karşılanmakta çok saygı duyulan bir kavramı ifade etmektedir.
Bu savaşlarda yüz binlerce insan toprakla kucaklaşmıştır ve yedi cihandan gelen insanların, anıları, yarınları, umutları Çanakkale sırtlarında mekan tutmuştur. Dünyanın bütün gözleri Çanakkale sırtlarına çevrilmiş, kan ve dehşet, ölüm çığlıklarına karışmış şekilde tarihteki yerini almıştır. İngiliz, Fransız ordularının getirdiği askerler henüz çok gençtiler ve bir gemiye bindirilip savaşa gönderildiler. Ne savaşmayı biliyorlardı ne de gittikleri yeri. Osmanlı toprakları üzerinde oynanan büyük oyunun birer piyonuydular sadece, Fransa’dan, Tunus’tan, Cezayir’den, Senegal’den, İngiltere’den, Hindistan’dan, Avustralya’dan, ve Yeni Zelanda’dan, gelen bu genç çocuklar… 1915 yılında ayak bastıkları Çanakkale’nin daracık sahillerinde onbinlerce ölü bıraktılar arkalarında ve de dirençlerini kıramadıkları Türkler karşısında yenilgiye uğramış, başları önlerinde giderken onlarca soru vardı kafalarında… Türkler vatanları uğruna savaşıyorlardı. Ya bizler ne yapıyorduk buralara da. Sorular… Sorular… Sorular.
Çanakkale Savaşları sırasında bu topraklarda hayatlarını bırakan Anzaklar(Avustralya-Yeni Zelanda) askerlerinin anısına anıt yapılmıştır. Bu anıtın üzerinde Kemal ATATÜRK’ ün şu vecizesi yer almaktadır.
“BU MELMEKETİN TOPRAKLARI ÜZERİNDE KANLARINI DÖKEN KAHRAMANLAR,
BURADA MEHMETCİKLE YAN YANASINIZ.
HUZUR İÇİNDE UYUYUN.
UZAK DİYARLARDAN EVLATLARINA HASRET GÖNDEREN ANALAR!
GÖZYAŞLARINIZI DİNDİRİNİZ.
EVLATLARINIZ BİZİM BAĞRIMIZDADIR.
BU TOPRAKTA CANLARINI VERDİKTEN SONRA ARTIK BİZİM EVLATLARIMIZ OLMUŞLARDIR “
Her yıl 25 Nisan ‘da Anzak Koyu’nda düzenlenen törene 22.000 kilometre uzaktan on binlerce genç Avustralyalı ve Yeni Zelandalının gelişi, duyulan saygıyı yansıttığı gibi büyük dedelerden aktarılan dostluğun da kanıtıdır.
Türkiye Devleti, Gelibolu da ölen Anzak’lara sahip çıkma erdemliğini gösterirken, aynı erdemliği Avustralya’daki iki şehidine göstermeyi pek bilememiştir. Nedir bu olay? Tarihin sayfalarında cılız bir şekilde kalan bu vakayı gelin hep birlikte yorumlayalım.
Birinci Cihan Harbi başlayıp Avustralya (o dönemlerde İngiltere’nin sömürgesidir)Osmanlıya savaş ilan edince, Broken Hill’ de yaşayan iki göçmen olan Gül Muhammed ve Molla Abdullah, heyecana kapılmışlar. Avustralya kayıtların göçmenlerin “Türk” olduğu yazılı, ancak Afgan asıllı Türk göçmenleridir.
Birinin deve sürüsü, diğerinin de dondurma arabası varmış. Yani biri hayvancılık diğeri de dondurmacılık yapmaktaymışlar. Gül Muhammed ve Molla Abdullah, Osmanlı padişahının savaşa karşı Cihat çağrısını öğrenince Avustralya’ya karşı savaş kararı almışlardır.01.Ocak 1915 günü dondurma arabası bezinden kırmızı zemin üzerine beyaz ay yıldız işleyerek bir Osmanlı bayrağı yapıp silahlarını kuşanmışlar ve askerlerin nakledileceği tren yolunda pusuya yatmışlar. Tren geldiğinde tüfeklerden domdom kurşunu ateşlenmiş, ancak hedeftekiler savaşa giden Anzak askerleri yerine , pikniğe giden Broken Hill sakinleriymiş.
Muhammed ile Abdullah’’ın açtığı ateş sonucu biri kadın dört kişi ölmüş, yedi kişi yaralanmıştır. Polisin müdahalesi üzerine çatışma çıkmış ve iki göçmen ölü ele geçmişlerdir.
Muhammed ile Abdullah ‘tan arda kalan eşyalar halen Sidney’deki (Avustralya’nın başkenti) polis müzesinde korunmaktadır. Osmanlı bayrağı hala sapasağlam fişeklerde tüfeklerde öyle. Üzerlerinde bulunan Kuran ise hiç bunları yaşamamış gibi. Üç saat içinde olup biten bu olay Avustralya toprakları içinde cereyan eden ilk ve tek savaş olarak kabul ediliyor. Üstelik Anzak çıkarmasından önce meydana geldiği içinde Osmanlı ile Avustralya’nın ilk sıcak çatışması sayılıyor.
Bugüne kadar Türkiye bu olaya sahip çıkamamış, tartışma konusu oluşmasına sebep olmuştur. Bizce, İçerik ne olursa olsun onlar tarih ırmağının bir köşesinde takılı kalan birer sessiz kahramanlardır. Aynı zamanda Osmanlının Uzak Asya’da onur bayraktarlığını yapmışlardır. Onun içindir ki, Türk tarihinin onur listesinde yerlerini alacaklarına inancımız tamdır.
Her yıl Çanakkale şehitlerini anmak için on binlerce Yeni Zelandalı ve Avustralyalı ülkemize akın etmeye başlayınca; aklıma Kore şehitlerimiz geliyor…
Çünkü onlarda tıpkı Anzak askerleri gibi “Kendilerinin olmayan “ bir savaşa katıldılar… Bu yüzden hiç bilmedikleri topraklarda can verdiler.
Ama Anzakların torunları her yıl Çanakkale Zaferi kutlamalarında akın akın Türkiye’ye geliyorlar ve dedelerinin mezarlarına koşuyorlar, saygıyla şükranla anıyorlar. Bizler ne yapıyoruz? Kore’de savaş olduğunu unuttuk bile. Sahi bir anket yapsak kaç kişi hatırlar Kore Savaşı’nı.
Kıymetli okurlar Anzaklar için Çanakkale ne ise, Kore’de bizim için o dur. O dur da bu savaş kaç yılında olmuştur, neden yapılmıştır ve kaç Türk hayatını bu yitirmiştir. Sorun bakayım topluma kaç kişi cevap verecektir. Alınacak cevapları şimdiden görür gibiyim. Bu soruların cevabını vermeden önce, gelin bu coğrafyadaki savaş öncesi tarihsel sürece bakalım:
Kore, 1910’dan beri Japon işgali altındaydı. Japonlar, İkinci Dünya Savaşı süresince Güney Doğu Asya’nın büyük bir bölümünü eğemenlikleri altına aldılar. Çinhindi’nde Fransızların 1945 yılı mart ayına kadar otoritesini sürdürmesine izin verdikten sonra, ülkeyi kısmen işgal ettiler.
1943 sonunda itibaren Kahire’de toplanan konferansla birlikte ABD başkanı Roosevelt, İngiltere başbakanı Churchill,Çin başkomutanı ve devlet başkanı Çankayşek, Kore’nin bağımsızlığı konusunda kararlı olduklarını açıkladılar. Daha sonra Temmuz 1945’de Postdam’da toplanan müttefikler, Çinhindi’nde bulunan birliklerin silahsızlandırılması için 16. paralelin kuzeyindeki Çin kuvvetleri ile güneydeki İngiliz kuvvetlerini görevlendirdiler. Ayrıca 38. paraleli, Kore’ye bağımsızlığını kazandırmakla yükümlü Amerika ve Sovyet Birlikleri arasındaki sınır çizgisi olarak belirlediler. Japonya’nın teslim olmasıyla (Ağustos 1945) biten savaştan sonraki yıllarda, SSCB ile Batı arasındaki ilişkilerin kötüleşmesi, Uzak Doğu’da sömürge karşıtı mücadelelerin radikalleşmesi ve Çin’de komünistlerin zafere ulaşması (1949) gibi olaylara tanık olundu. Çinhindi (1946- 1954) ve Kore (1950-1953) savaşları, bu uluslar arası çerçevede başladı. Başlangıçta sömürgeyle sınırlı bir nitelik taşıyan Çinhindi çatışmaları, 1949’dan sonra iç savaşa dönüştü. Yani Koreliler arasında, birincisi yerel, ikincisi uluslar arası olmak üzere iki düzeyde yaşandı.
Potsdam’da varılan antlaşma üzerine Sovyet birlikleri ağustos 1945 ‘den itibaren 38. paralele kadar ilerledi. ABD’de Kore’ye çıktı, buna rağmen Kore birliği kurulamadan Kore, iki devlet oldu. ( Kuzey Kore, Güney Kore) Kuzey Kore’nin güneye saldırmasıyla uluslar arası boyutta savaş çıktı. Birleşmiş Milletler, işgali derhal durdurması için Kuzey Kore’ye yaptığı ihtardan sonuç alamayınca, bu defa üye ülkeleri Güney Kore’ye askeri yardımda bulunmaya çağırdı (27 Haziran 1950) bu yardıma olumlu cevap veren ülkelerden biride Türkiye oldu. Masraflar Türk hükümetince karşılanmak üzere “Kore Birliği” adıyla anılan ilk adapte 5090 kişilik piyade birliği Albay Tahsin Yazıcı komutasında İskenderun’a sevk edildi. 2 Ekim 1950’de ABD’ye ait bir gemi ile yola çıkan birlik 17 Ekim’ 1950’ de Kore’ye vardılar. Amerikan ordusunun emrinde ateş hattına giren birlik Pusen,Suvan,Kumhwa, Elco bölgelerindeki çarpışmalarda başarı kazandı. Türk birliği asıl büyük başarıyı Kunuri’de kazandı: Çinliler tarafından kuşatılan VIII Amerikan Kolordusu, Türk birliğinin direnişi ve karşı saldırısıyla kuşatmayı yarması sayesinde kurtuldu.
Türk birliği 1953 yılında son bulan Kore savaşı boyunca hep ateş hattında savaştı ve savaş boyunca ABD’den sonra en fazla kayıp veren ülke oldu.
Şimdi bu açıklamalardan sonra yukarda ki sorumuzun cevabını verelim: Bu savaş 25 Haziran 1950’de Sovyetler Birliği(Rusya) ve ABD (Amerika Birleşik Devletleri)‘nin egemenliklerini ilan etme çabası yüzünden çıktı, Kore topraklarında üç yıl sürdü. 50 bin Türk askeri dönüşümlü olarak katıldı. Kore savaşında 34 subayımız,46 astsubayımız,721 er ve erbaşımız şehit düşmüş, 2147 askerimiz yaralanmıştır ve 175 askerimiz kayıp olmuştur. Ayrıca 234 askerimizde bir süre esir kalmıştır.
Savaş sonrası Türk birliği Kore’de kalmayı sürdürdü. Ancak yılda 100.000 doları bulan maliyet karşısında 27 Mayıs 1960’tan sonra birliğin mevcudu 200 kişiye indirildi. 1965’te bu birlik de geri alınarak sembolik bir manga bırakıldı. Nihayet 1971’de bu mangada geri çekildi.
Şehitlik konusuna geçmeden savaşın genel bilançosuna bakalım: 1950-53 arasındaki Kore Savaşı’nda BM kuvvetlerinin kayıpları 74.000 ölü,250.000 yaralı ve 83.000 esir ve kayıp olmak üzere toplam 417.000 kişidir. Buna karşılık Americana Ansiklopedisi’ne göre, komünist saldırganlarının kaybı ise 900.000 Çinli ve 520.000 Kuzey Koreli olmak üzere 1.420.000 kişidir. Sivil haltan ölenler de 500.000 civarındadır. Diye yazmaktadır. Bu rakamlar savaşın büyüklüğünü net şekilde sergilemektedir. Güney Kore’nin Pusan şehrinde Kore Savaşı şehitlerinin anısına bir şehitlik bulunmaktadır. Şehitlik 144 hektarlık bir alanda kurulu ve 18 Ocak 1951’de Birleşmiş Milletler Komutanlığı tarafından yaptırılmıştır.
Her şehidin adını ve milletini belirten yazılı bir taş bulunmaktadır. Yalnız Akhisar’lı Teğmen Tahir Ün’ün naaşı hiçbir zaman bulunamamış olmakla birlikte, bu şehitlikte sembolik bir mezarı vardır.
İkinci dünya savaşından sonraki en büyük olan bu savaşta çok ciddi kayıplar verdik. Bu savaşın nedenlerini tartışmak istemiyorum, bu saatten sonra o konu tarihin yargısına kalmıştır. Benim ısrarla vurgulamaya çalıştığım orada şehit olan vatan evlatlarımızı genç kuşağımıza ne kadar hatırlata biliyoruz. Bizlerde Anzakların torunları kadar dedelerimize vefalı olamayız mı?
Ben diyorum ki, bizler Güney Kore’ye gidelim ve orada törenler yapalım demiyorum; ama hiç olmazsa 25 Haziran’larda yurt çapında anma törenleri yapılamaz mı? Geçmişte kısmen de olsa yapılıyordu.
Değerli okurlar bu değerler unutulmasın, unutmayınız ki “Tarihini unutan milletlerin coğrafyasını başkaları çizer”
Unutulanlar, unutanları asla unutmazlar….
Henüz yorum yapılmamış.