29 Kasım 1950

23.12.2007
110
29 Kasım 1950
REKLAM ALANI

Gece saat 01. 00 olduğunda, Sinim-ni bölgesindeki bütün tugay birlikleri dört taraftan baskına uğrar. Baskın Simin-ni köyünün içinde yerleşmiş muhacir kıyafetli gerillacıların köy evlerinin pencere ve duvarlarından açtıkları şiddetli makineli tüfek ateşleri ile başlar. Bunun hemen ardından köyün dört tarafında ki tepelerden vadi içinden yapılan makineli tüfek ve havan ateşleri takip eder. Burada düşman gerillalarının rolü büyük olur.

Mevzilerde veya ordugâhlarda bulunan piyade, topçu, havan birlikleriyle ulaştırma araçları birden bire düşmanın nereden ve nasıl geldiğini anlamadıkları şiddetli makineli tüfek, havan ve roketatar ateşlerine tutulurlar. Baskın yapan düşman gecenin karanlığından faydalanarak 1. ve 2. taburlarının arasındaki tamamen emniyet altına alınmayan vadinin tabanından sessizce ilerleyerek Sinnimni’ye kadar sokulmuştur.

REKLAM ALANI

Köyün ilerisinde ve gerisinde bulunan 3. piyade taburu, topçu taburu, havan bölüğü ve ağırlıkları düşmanın havan mermilerinin ani olarak düştüklerini görünce, heyecana kapılmışlar ve gecenin karanlığında yol boyunca geriye doğru birbirlerine karışmış bir halde çekilmeye başlamışlar. Bu geri çekilmede topçu taburu Sinnim-ni ‘de 1. bataryadan üç, 2. bataryadan bir olmak üzere toplam dört topla bir kaç aracı, havan bölüğü de 80 milimetrelik üç havanını geri götüremez ve Sinnim-ni’ de bırakılır. 3. batarya ise hiç bir şey bırakmadan hatta talimgâh bölüğünü de kurtararak geri çekilir.

Keşif bir kitle halinde donup kalmış, emir ve komuta hâkimiyeti elden çıkmıştır.

Tugay komutanı Tahsin Yazıcı yardımcısı Albay Celal Dora bu durumda ne yapılacağı hakkında karar vermeye çalışırlar. Alınan karar toplanacak kuvvetle bulunulan köyü savunmak ve öndeki taburlarla irtibatlaşarak ve o taburların durumuna göre hareket etmek, gerekirse yeni kararlar almak şeklindedir.

Albay Celal Dora dağılan birlikleri toparlayıp geri getirebilmek için karargâhtan çıkarak koşarcasına birliklerin peşine düşer.

Köy içinde muhtelif birliklerden toplanabilen 150 kadar er gözden geçirilir. Bu askerler manen hiç iyi değillerdir. Elde de kullanılacak başka kuvvet yoktur, ne yapılabilecekse o anda bu kuvvetle yapılacaktır. Bu kuvvetle diğer dağınık kuvvetler toplanacaktır. Askerlerin maneviyatını düzeltmek ve onlara yeni bir heyecan vermek için tugay komutanı sancağın açılarak bir konuşma yapıp onların duygularını uyandırmayı ve ondan sonra vazifeye sevki düşünür.

Bu esnada sancağı getirilmesi için aratılan Albay Celal Dora’nın sancağı alıp bir kaç kişiyle birlikte cipiyle Kunuri’ye doğru uzaklaştığı anlaşılır.

Albay Celal Dora hizmet eri İsmail Albayrak ile şoförü Cevat Sofu’nun muhafazasında bulunan 241. piyade alay sancağını ( bu çocukları karanlıkta belki kaybederim veya vurulur bir tarafta kalırlar endişesi ve bu mukaddes emanet altında toplayarak geri çevirmek düşüncesiyle ) birlikte götürmek üzere kılıfından çıkarır ve yaya olarak taşımak zorunluluğu karşısında çok ağır olan direğinden de ayırarak Yzb. Cihan Kumbasar tarafından taşınmasını emreder.

Sancağın götürülmüş olduğu anlaşılınca toplanmış olan 150 kadar erin arasına girilerek kısa bir hitabeyle millet ve memleketin gözlerinin o anda kendilerine bakmakta olduğunu, millî namus ve şerefin, gösterecekleri fedakârlıkla, icap ederse hep beraber ölerek kurtarılmasının askerî ve Millî bir vazife zarureti sayılması lazım geldiği, bu yolda gösterilecek gayret ve sebatın o berbat durumu ıslah edeceği, yüzlerce Türk kardeşlerinin hayatlarını, bir ordunun bozgununu kurtaracağını, aksi halde komünistlerin zafer şenliği yapacakları anlatılır. Manen canlanmış görünen bu 150 kişilik kuvvetten manga ve takım tertipleriyle bir bölük teşkil edilerek o sırada 3. taburda bulunan yüzbaşıyla o bölüğün kumandası ve köyün doğu bölgesinin işgal ve müdafaası vazifesi verilir.

Köyün doğusunda savunma vazifesi alan mürettip bölüğün vaziyet belli oluncaya kadar orada tutunması mühimdir. Bu maksadı sağlamlaştırmak için Binbaşı Ahsen’e mürettip bölükle köyün doğusunda toplananları teşkillendirerek SON ER, SON MERMİ kaydıyla sonuna kadar mukavemet vazifesi verilir.

O cesur ve fedakâr topçu subayları vazifeyi serinkanlılıkla kabullenerek büyük bir güvenle yürürken, vaziyeti kurtarma azim ve iradeleri daha da güçlenir.

Gece vaktidir ve zaman gittikçe daralmaktadır. Öteki taburlara herhangi bir yardım yapılmayışı herkesi üzmektedir.

Albay Celal Dora gecenin zifirî karanlığında yaya olarak hızlı hızlı ve adeta koşarcasına çekilenlerin ardından giderek kim oldukları anlaşılmayan bu mahşeri kalabalığa bağırarak “ben Albay Celal Dora’yım, ilerdekilere söyleyin, emrimi tekrarlayın, Kunuri’de toplanılacak daha gerilere gidilmeyecek” diye bağırır.

Baskına uğramak felaketinin sinirler üzerinde yarattığı yıkıcı moral bozukluğundan Albay Celal Dora’nın defaetle bağırmasına rağmen ne vasıtalar üzerinde bulunanlardan ne de yaya olarak vasıtaları takip edenler arasından hiç kimse albayın emrini tekrarlamaz ve daha ilerdekilere ulaştırmaz.

Çekilenlerin Kunuri’den daha geriye gitmeyeceklerini ve gitmeye cesaret edemeyeceklerini ve oradakiler tarafından bırakılmayacaklarını tahmin eden Albay Celal Dora güçlükle ilerleyerek devam etmeye çalışır.

Saat gece 02. 00’de Kunuri çayını geçip yol kenarında çadırlı ordugâhta bulunan Poyrazoğlu emrindeki tugay karargâhının geri kademesi ve karargâh bölüğüne varan Albay, Bl. K. Yzb. Nedim Aytekin’in telâşlı bir halde yanan çadır etrafında koştuğunu görünce “ne oluyorsunuz “diye sorar. Yzb. ” Albayım benden başka kimse kalmadı, başını alan buradan geçen Amerikan vasıtalarına atlayıp gittiler ” der. Albay kendisine metin olmasını ve orada kalanları toplayıp emrine almasını, kendisinin de geri gidenleri çevireceğini söyleyerek Kunuri – Sunchan yolunu takiben hızla ilerlemeye devam eder.

Kunuri’de Yrb. Natık Poyrazoğlu emrindeki tugayın gayri muharip geri teşkilleri kendi çadırlı ordugâh bölgelerinde her türlü muharebe tesirinden uzak ve sakin bir halde bulunurken gecenin zifirî karanlığında adeta hezimet manzarası arz eden bir şekilde cepheden ricat halinde geriye çekilen Amerikan 9. kolordu birliklerine mensup içleri tıklım tıklım asker dolu vasıtalar ve tankların Kunuri’den geçerlerken düşman geliyor diye bağırmaları, bir süre sonra kendi cephemizden de vasıtalı ve yaya bir kalabalığın dağınık bir şekilde Kunuri’ye gelişleri oradakileri heyecanlandırmış ve zaten bozulmuş olan moralleri büsbütün bozmuş, gerek Kunuri’de bulunanlardan yol civarında konaklamış olanlar ve gerekse Simin-ni’ den Kunuri istikametine yaya olarak çekilenlerin bu Amerikan vasıtalarına atlayarak daha gerilere gitmelerine sebep olmuştur.

Yrb. Natık Poyrazoğlu tugayın gerisini emniyette bulundurmak için gereken tertibatı aldırmayı ihmal etmiş ve bu yüzden Kunuri’de kendi emrinde bulunan geri teşkillerden tugay sıhhıye bölüğü, tugay oto bölüğü ve tugay karargâhı geri kademesi ile tugay karargâh bölüğünün 2. kademesinin çekilen Amerikan kıtaları ile birlikte geri gitmelerinden haberi bile olmamıştır.

O meşum badire içinde toplanabilen yaralılarımızın hali de çok kötü bir durumdadır. Köyde yol üzerinde muhabere idare yeri olan küçük bir okul binasından başka yer yoktur. O bina ister istemez aynı zamanda yaralıların toplanma yeri olmuştur. Sıhhiye personeli ortada yoktur. Yaralılar okulun kuru masa ve sıralarına yatırılmış yardım beklemektedirler. Türlü ızdırapları ve onlara bir yardım yapamamak çaresizliği General Tahsin Yazıcıyı çok derinden etkiler. Bir taraftan yaralıların acıları, diğer taraftan zehir gibi bir soğuğun tesiri arasında kıvranıp durulur, çaresiz bir halde yaralıların yegâne tesellileri canlı kalmış olmalarıdır.

Tugayın sıhhiye bölüğü vardır. İlkin Kunuri tarafına gidenlerin arasına onlarda karışmış tugay komutanını verdiği emirle bir kaç saat sonra geri dönerek yaralılara müdahale eder.

Şuradan buradan tedarik edilen vasıtalarla geriye sevkiyat başlar.

Nereye mi? Belli değildir, nerde bir merci bulunursa oraya.

Saat 04. 00’e gelindiğinde gecenin çoğu bitmiş azı kalmıştır. Muharebe idare yeri olan köyün etrafında sükunet varken mevzilerde taburların muharebesi devam etmektedir.

2. bölük takım komutanına yaklaşan 20 kişilik bir grup vardır, bu grup dere geçtikleri için ıslanmış ve üşümektedirler. Maneviyatı sarsılanlardan bazıları da ağlamaktadır. Bazıları bölük komutanına ” bölükten kimse kalmadı ” diyerek bağırırlar.

II. Bölük Komutanı Kemal Saldıraner’in Tugaya Verdiği Raporu

Saat 4. 30da ölü ve yaralılarını çeken düşman, hemen güneyimizdeki eve giriyordu. Oraya bir er göndermek istedim, ağaçlardan ateş edilmesi erlere mani oldu. Mecburen maneviyatı yükseltmek ve onlara cesaret vermek için kendim 5 bomba alarak sürüne sürüne gittim, fakat 30m. önümüzdeki hendekte 15–20 kişinin üç sedyeyle orada biriken yaralılarını taşıdığını görünce evvelâ irkildim. Sonra yattığım yerin iki adım önünde çatal bir ağacın arasına sıkıştım. Allah’ın büyüklüğü beni bütün gözlerden esirgedi. Ağaçtan düşmanın bulunduğu yer çok iyi görünüyordu. Mesafe 3–4 m. kadardı. Birinci bombayı hazırladım, daha emniyet mili atar atmaz dikkati çektim, ama bombayı biraz elimde tutarak attım. Arkasından ikincisini attım, evden çıkanlar beni görmüştü. Gelen altı kişi yere yattı, bundan istifade ile bir bomba daha atarak ve neticesini görmeden yerimden fırladım. Döndüğümde Ramazan yüzbaşının yaralandığını, İhsan’ın yarasını sarıp beraberce ağır makineli tüfek çukuruna girdiklerini gördüm. Ramazan yüzbaşının yaralanması, maneviyatı zaten bozulmuş eratın maneviyatını cidden sarstı. Şöyle ki; ateşin şiddetlenmesini gören bazı erlerin yerlerini terlettiği görülüyordu. Başgedikli Haydar Yazgan 9. manganın bulunduğu yere gitti. Oradaki erlerin idaresini deruhte etti ve solumuzdan kuşatılmamız muhakkak iken, bunu önledi. Zira o manganın dört kişisi üsteğmen Selahattin Eregemen’in emriyle taşlık tepeye gitmiş, fazla zayiat veren 2. takım emrinde çalışıyordu.

Şafak atmıştı. Durumu, Ramazan yüzbaşının yaralandığını üsteğmen Hilmi Sönmez’e anlattım. Hilmi Sönmez, üsteğmen Selahattin Eregemen’le bulundukları tepede mukavemetlerine devam ediyorlardı. Düşmanın girmeye uğraşması, zaman zaman arkamıza düşmesi kurtuluş ümitlerimizi söndürdü. Hiçbir tarafla irtibatımız kalmadı. Teğmen İhsan Sözeri telsizle irtibat sağlamaya çalışıyor, ama nafile… Saat 10. 00 olmuştu, hava çok güzeldi. Benim takım en az ateş eden takım olduğu halde erlerde 2. 5 bağ mermi, 5 havan, 2 bazuka mermisi kalmıştı.

Emir verdim 20m.den önce kimse ateş etmeyecek. Ben, 7. bölükten Recep Yıldız ve birkaç kişiyle uzak mesafelere ateş müsaadesi verdim. Saat 10. 30 ağır makineli tüfek mermimiz bitti. Bunun üzerine “süngü tak!” kumandasını verdim. Çünkü düşman hayli keşifleşmiş. Ateşimize ve boşa giden mermimiz olmamasına rağmen, sokuluyordu. Karşımızda bir ağır makineli tüfek. Askere ağaç dallarının taranmasını emrettim. Dallardan beş, on kişinin düşmesi biraz olsun benim gibi herkesi sevindirmişti. Üsteğmen Hilmi Sönmez’e: ”Ben buradan hücum edeceğim”dedim ve ileri fırladım. Arkamdan yalnız iki kişi geliyordu. Gedikli çavuş Muhittin Teomen, çavuş Recep Yıldız vardı. Yerimden kalkerken kolumdan hafifçe yaralandım. Hilmi Sönmez’de bulunduğu yerden süngü hücumuna kalkmıştı. Boyun noktasında karşılaştık. Onlara yönlendirilen bir makineli tüfeği Hilmi Sönmez bana işaret etti. Elimde bulunan bombayı attım. Ve mevziîye girdim. Tüfek başında yatan adama süngümü batıramadım. Kolumu oynatamıyordum. Düşman yerinden fırlayarak kasaturamı tuttu.

20- 30 saniye böyle çekiştik. Geriden beş kişi daha çıkınca şaşırdım ve boş duran düşman makineli tüfeğinin başına geçerek ateşe başlamak istedim. Bu durumu gören erler süngü hücumuna kalkmışlardı ve düşmanı süngülemişlerdi. Bütün silahlarını bırakan düşman o silahların cephanesiyle takip edilmişti. Düşman çekilince silah, cephane ve bombalarını topladık. Alınan silahlar dört ağır makineli tüfek, iki bazuka, bir havan ve diğer hafif silahlardı. Üsteğmen Hilmi Sönmez kendisinin iki manga ile orada kalacağını bizim çekilmemizin onun çekilmesini kolaylaştıracağını söyledi.

Üsteğmen Şerif Yavuz, ele geçen ağır makineli tüfeklerle nasıl ateş edileceğini tüfeklerin başına koyduğumuz erlere öğretti.

İhsan Sezer 2. Taburla irtibat sağlamıştı.

Üsteğmen Selahattin Ereğemen 2. Tabur komutanı ile konuşmuş, çekilmemizi emretmişti.

Selahattin Ereğemen’i 2. Tabura gönderdik. Daha dereye inerken tabandaki evden ateşi yedi. Tekrar gelip bazukayı alıp gitti. Evi yaktı, dolayısıyla hem irtibat sağladı, hem çekilme yolunu açtı. Bende yaralıları geçirecektim. Teğmen İhsan yaralıları toplayıp yaralarını sarmakta ve geçirmekte çok yardım etti.

Emniyet tertibi alarak hafif yaralıları, kolundan hafif yaralı İbrahim Bilgin’le gönderdim. Ramazan Yzb. çok kan kaybetmiş ve şuurunu kaybetmişti. Kendisini zorlukla geçirdim.

Bu sırada çekilmemizi temin için 2. Taburdan bir manga, başında bölük komutanı bir gösteriş taarruzu yaptı. Ancak iki tank himaye için gelmişti. Alay haber subayı Muzaffer Sebükcebe yaralılarımızı nakil için vasıta verdi ve kendi cipi ile de Ramazan Yzb. kurtardı. 2. Tabur ve 2. Bölük çekilmesini tamamlamak üzeredir. Tepede aldığımız silahların çoğunu imha ettikse de bazıları bubi tuzağı çıktığından imha edemediğimiz de olmuştur.

Hilmi Sönmez çekilirken lâyıkıyla himaye edilemediğinden ve Taşlı tepe doğusundaki ev imha edildiğinden şiddetli ateşle çok zayiat verdi. Oradan toplu denecek şekilde Kaechon’a geldik. Ramazan Yüzbaşı hastaneye gitmiş daha sonrada Türkiye’ ye göndermişler. Üsteğmen Selahattin Ereğemen 431’ de şehit olmuştur. Er Recep Yıldız 431’ de şehit olmuştur.

REKLAM ALANI
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.