Son Buluşma Filmi

Son Buluşma Filmi
REKLAM ALANI
Kore Gazileri değil savaş madalyası bir teşekkür beratı almadan ölüyor

Türk Ordusu’nun Kore Savaşı’na katılmasının 60. yılıydı, 2010. Birkaç haber kırıntısından başka bir şey görmedik. Ta ki yıl sonuna doğru NTV Yayınları’ndan Şimal Yıldızı” isimli kitap çıkana dek. Ocak ayında da kitabın belgeselini NTV Tarih yayınladı. Bu emek yoğun çalışmanın ardındaki iki isimden Cem Fakir, NTV günlerinden arkadaşım. Hani “tuttuğunu koparır” cinsten bir gazeteci. İki sene içerisinde çoğu hafta sonu olmak üzere 70 çekim gününde Ege ve Marmara’nın tamamını, Artvin-Ordu arasını, Tunceli, Elazığ ve Güney illerini Murat Öztarcan’la beraber dolaştı. Hiçbir resmi kurumdan kaynak talep etmeden bu çalışmayı hazır etti. Şimdi gayet huzurlu, o insanlara borcunu ödemiş hissediyor. Hatta bir kurmaca uzun metraj film bile aklından geçiyor. Ama yine de buruk. İzmir’de konuştuğu Ali Ekrem Bey’in “60 yıldır beklediği “kağıt parçasına” kavuşamadan göçmesi ağrına gitmiş. Evet, Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Kore’de ölümü gören o insanlara bırakın bir madalyayı bir teşekkür beratını/kağıt parçasını bile çok görmüş.

Proje, 2008 yılında başladı. Nesli Çölgeçen’in “Son Buluşma” filmi ilham kaynağı oldu. Seyrettikten sonra üç gazinin kayıt altına alınmasının çok iyi fikir olduğunu düşündük. 2008’in son aylarında 10 Kore gazisi öldü. Bir tanesi bankta ölü bulundu. Biz de bu insanları kayıt almalıyız diye Murat
Öztarcan’la yola çıktık.

REKLAM ALANI

Kaç ile gittiniz ? Kaç gaziyle konuştunuz?
İstanbul’dan Pendik’ten başladık, sonra Çanakkale, Ege. Sonra 18 il. “Mümkün olduğunca farklı kökenden insanla konuşalım” dedik. 124 gaziyle bir araya geldik. Bunlar 40 farklı memleketten gönderilen subay, astsubay, erdi.

Yola çıkarken kafanda oluşmuş imaj, değişti mi? Süreç seni farklı bir yere götürdü mü?
Aşağı yukarı ne ile karşılacağımızı biliyorduk. Çok şaşırtan olaylar da oldu. Bizim tarihe bakışımızda bir sakatlık var. Bizde “anma kültürü” yok. Hatırlamıyoruz. Hamaseti seviyoruz, basmakalıp davranılıyor. Bu Kore’ye özgü değil tabii. Sarıkamış da Çanakkale de aslında aynı. Asıl temel belge , kaynak eksikliğimiz var. Bizim şansımız doğrudan tanıklarla konuşabilecek olmamızdı. Boşlukları doldurma şansımız vardı. Biz yöntem olarak ilk başta Kore Savaşı’ndaki belli başlı olayları seçtik. 3 yıllık savaşın rtarihi, askerlerin nasıl yaşadıkları ve kendi hikayeleri. Bunları harmanlamaya çalıştık.

Herkese aynı soruları sordunuz?
Aşağı yukarı. Ama kiminin özel hikayesi vardı. Bir askerin Kore’deyken önce çocuğu olmuş, sonra 8 aylık ölmüş. O cephedeyken. İnsanın girdiği her yerde dramatik bir şey illa ki oluyor. Biraz psikolojisini deşmeye çalıştık. Harita üzerinde gördüğümüz şeylerin dışında insanlardaki izdüşümü anlamaya çalıştık.

Milliyetçi, militarist bir savrulmayla karşılaştınız mı?
Bu insanların arasında “o zaman anti komünist propaganda vardı. Biz de buna kapıldık” diyen de vardı, “boşuna gittik” diyen de. “60 yıl sonra bugün de olsa yine giderim” diyenle de konuştuk. Biz hamasetten kaçtık. Ama hissiyatı verdik. Belgeleyemediğimiz hiçbir anlatımı koyamadık.

Sizi en fazla ne uğraştırdı?
Bir Rum gazi bulmak bayağı zamanımızı aldı. Gökçeada’da bulduk onu.

Ne anlattı?
O dönem fazla bir ayrım yokmuş. Bazı gayrımüslim subaylar da var. Hatta esir düşen gayrımüslimler de var. Hikayeleri pek farklı değil.

Kürt-Türk ayrımı var mıymış?
Vallahi o da pek yokmuş. Bir Tuncelili, “Ben vurulduğumda beni bir İstanbullu çocuk taşıdı” diye anlattı.

Savaşa asker gönderilirken Meclis’te iktidarla muhalefet arasında bir görüş ayrılığı var mı?
Yok. Zaten hazırlıklar CHP iktidarında yapılıyor.

Seçim 14 Mayıs’ta?
Evet, Demokrat Parti iktidara gelince üç generali tasfiye ediyor. Bu tasfiye ile asker gönderme arasında belki bir ilişki yok ama komuta kademesinde değişiklik olduğunu belirtmek gerekir. 25 Haziran’da Kore Savaşı çıkıyor. Meclis, temmuz ayında BM’nin çağrısına uyuyor. Hükümet bunu anayasaya aykırı görmüyor. Muhalefet, “bu kararı mecliste alman gerekiyor” diyor.

Kunuri’de olanlar hep tartışılıyor. Senin izlenimin ne oldu?
Herkesin söylediği şu, biz orada Amerikalılardan kazık yedik. Çinlilerin Kore’de devreye girmesiyle, Kunuri’de Güney Kore ordusu dağılıyor. Çinlilerin hareketini gözardı eden ABD, bir fedayla durumu dengelemek zorunda. Feda edilenler Türk askeri oluyor. Kunuri, geri çekilme hareketi. Panik sonucu çok zayiat veriliyor. Kendi kuvvetinin çok çok üstünde, savaş görmüş bir ordunun saldırısına uğruyor ve geri çekilirken zayiat veriyor. Hassas noktakalrdan bri şu. Kore’de daha önce savaş görmemiş tek ordu. Diğerleri hep savaş görmüş. Subay kademesinde bile savaş gören az kişi var.

Bu çalışma ne şaşırttı seni?
Sanıyorduk ki “bizde yazılı kültür yok”. Ama bir sürü ailelenin teslim ettiği anılar, biyografiler, günlükler var. Ama bunlar kullanılmıyor. Ne yaşayana sahip çıkıyoruz ne ölene.

Vurdumduymazlık mı?
Hem öyle hem de resmi tarih üzerinden bakmak sorunlu. Hiçbir konuya farklı bir yönden bakılması istenmiyor. Ama sakatlık şurada Sarıkamış’ta 90 bin şehit deniyor, Genelkurmay o kadar demiyor. Ama hamaset katma alışkanlığı, işin akademik anlamda da altını boşaltıyor. Gerçekçi ve dürüst davranmak gerek.

Seni en derinden etkileyen ne oldu?
Rahmetli oldu geçenlerde İzzettin Olçun, biz röportjaı bitirdik. “eklemek istediğiniz bir şey var mı?”dedim o da şöyle yanıt verdi, “sizin gibi iki genç gazetecinin tenezül etmesinden gurur duydum”. Bu çok ağrıma gitti. Bu geçen 60 yıl içerisinde kapıları o kadar çalınmamış ki bir genç adamın gelip soru sorması onu etkiliyor. Bu yüzden o “tenezzül” lafı beni çok yaraladı. Bir de Ali Ekrem Bey (Erkal)’in lafı var. Belgesel de onun sözüyle kapanıyor, “Kore gazilerine haksızlık yapılıyor, manevi haksızlık. Bizi oraya Meclis gönderdi ama bir kağıt parçası bile vermediler”.

Teşekkür beratını kast ediyor?
Evet ama madalya da yoktur. Bir rozet bile yok.

Kore gazilerinde madalya görüyoruz.
Onlar ya Kore’den ya Birleşik Devletler’den gelmiştir. Ya da gazi derneklerinin kendi yaptırdıkları madalyalardır. Kendi paralarıyla yaptırdıkları madalya satılıyor. Ali Ekrem Bey bu kağıt parçasını bekleyerek vefat etti. Genelkurmay’ın resmi rakamı 721 kayıp. Savaş gören 16 bin asker var. 1000 civarında 1000 zayiattan bahsediyoruz. Özellikle savaşın ilk yılında şehit olanların cenazeleri Kuzey Kore tarafında kalıyor ve onlar alınamıyor. 400-500 ailenin hala cenazeleri bekliyor. Bu konuda bir başvuru bile yapılmamış. Bu işin acı tarafı. ABD, Kuzey Kore’yle hala sorunlu. Ama 90’lardan beri Kuzey Kore topraklarında cenaze aranıyor. Bulunanlar DNA testiyle ailelerine teslim ediliyor. Geçen yıl sonunda Napolyon’un 1812 Rusya seferinde ölenlerin cenazeleri ortak törenle defnedildi. Yani istenince oluyor.

Gaziler, bu ilgisizliği nasıl yorumluyor?
Bir yandan bir sitem var diğer yandan da “vatan sağ olsun” diyorlar. Bu insanlara maaş 70’lerin ortasında bağlanıyor. Çeyrek asır geçtikten sonra.

Ne kadar maaş alıyorlar?
Bir grup 500 civarı SSK’lı olanlar filan da onun yarısı kadar. 80 Darbesi’nde maaşlar kesiliyor. Sonra yıllar sonra bir daha bağlanıyor. İnsanlar, çifte standarttan yakınıyor. Bir mesele önemli savaş karşıtı olabilirsiniz, anti militarist olabilirsiniz. Ama bir gerçek var. Meclis bu insanları orya yollamış. Onlar her türlü sıkıntıyı yaşamışlar. Savaş kötü kabul ama bunlar kahraman. Kahramanlıkları hamasetten değil onlar bir görev uğruna ölüme gitmişler. Bu insanlar belli bir ilgiyi hakediyor.

REKLAM ALANI
Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.