Yüzbaşı Nazım Özoğul

Cemalettin Çağlar’ın takımına SANGC’ON köyü istikametinde ilerleme görevi vermiştim. Keşif takımı süngüleri parlayarak köye girdi.
Çağlar’ın sesini telsizde dinliyorum. Bu kahraman arkadaşımın her zaman mertçe gürleyen sesi. Hangi kuvvetin tesiri altında titriyordu. Büyük heyecan geçirdiği konuşmasından belliydi.
-Yüzbaşım, sağımdaki evden bir kadın çığlığı geliyor. Bu evi arayacağım.
-Takım vazifesine devam etsin, sen evi ara.
Biraz sonra kahraman takım kumandanım Üstğm. Cemalettin Çağlar’ın sesi aynı heyecanla titreyerek;
-Yüzbaşım, bir Güney Kore kadınının sol bacağı kesilmiş, üstündeki elbise parça parça, kan içinde, inliyor.
Hiç sesi titremeyen ve muharebenin en heyecanlı anlarında meşhur şarkısını söyleyerek astlarına bir Türk kumandanı örneği veren arkadaşım, fecaatın dehşetinden âdeta ağlar gibi konuşuyordu.
Telsizle;
-Görevine devam et. Kadının yanına iki erini bırak. Ben bu kadını şimdi aldırırım, dedim.
Tabur kumandanımız Binbaşı Lütfü Bilgin’i telsizle buldum. Durumu tabur kumandanına arz ettim. Bu kadına gereken ilk tedavinin yapılması için bir doktor gönderilmesini ve geriye nakledilmesini istedim. Tabur kumandanı telsizle:
-Şimdi doktoru gönderiyorum.
Hemen bölüğümün dört teskereci erini Şahin çavuş komutasında köyün içine gönderdim. Taburumuzun kahraman doktoru Yüzbaşı Cemalettin Tanrıöver, zaman kaybetmemek için cipine binerek son süratle keşif hattındaki köyün içine geldi. Şahin çavuşun emrindeki teskereciler bu kadını teskereye koyarak kıymetli doktorumuzun yanına götürdüler. İlk tedavisi yapıldı. Türk’ün şefkatli elleriyle acıyan yaraları sarıldı ve geriye hastaneye nakledildi.
Takriben 20 yaşında bir Koreli kadının üstü başı parça parça olmuş. Edep yeri kan içinde. Yırtılan elbisesinden memeleri dışarıya sarkmış. Yüzü gözü çizikler içinde bu çiziklerden akan kan boynundan göğsüne sızmış. Sol kolu ve bacağı kan içinde. Saçları darmadağınık. Gözleri yuvalarından fırlamış. Odanın içindeki eşyalar darmadağınık. Hemen kapının yanında soluna yıkılmış, inliyor.Koreli kadın yaklaşan Üsteğmen Cemalettin Çağlar’a yuvalarından fırlayan gözleriyle dik dik bakar. Karşısında duran Cemalettin Çağlar bu fecaat karşısında ağlar gibi şefkatli haliyle inleyen kadına yaklaşır. Koreli kadın sağ elini yavaş yavaş kaldırarak, göğsündeki kanlı entarisini tutarak,
-Çaynis komünist, çaynis komünist, diye inler.
Eliyle komünistlerin gittiği istikameti göstererek;
-Meni meni çaynis komünist, meni meni çaynis komünist der. Bu kelimeler ağzından çıkarken adeta son nefesini verir gibi yere yığılır. İşte Cemalettin Çağlar’ın telsizle bana hitap ederken ağlar gibi konuşmasının sebebi buydu. Cemalettin Çağlar yaralı kadının yanına yetişmek için hızlı adımlarla yürümeye başladı.
Köyün kuzey çıkağına gelmişti ki, üstü başı parça parça, entarilerindeki kanlar kurumuş, süngülenerek öldürülmüş üç kadın yerde yatıyor. 5 metre ilerde köprünün yanında aynı şekilde öldürülmüş ve edep yerleri süngülenmiş, iki kadın arkası üstü yatıyor. Bu öldürülen zavallı kadınlardan birisinin memeleri dışarıda. Yanında takriben iki yaşında bir çocuk ölü, annesinin üzerine kapanmış, memelerini emiyor.
Bu hali gören Cemalettin Çağlar’ın saçları dimdik olur. Bu hazin manzara karşısında bir an durur. Cebinden çikolatasını çıkarır. Kâğıtlarını soyup çocuğa uzattı. Zavallı yavru her şeyden bihaber karşısındaki Türk subayına ürkerek bakar, korkarak ağlamaya başlar. Bu durum karşısında gözleri nemlenen Türk subayına ürkek hareketlerle elini uzatır, çikolatayı alır ve ağzına götürür. Çikolata çocuğun hoşuna gitmiş olacak ki yüzünde tebessümler belirir.
Suan şehrini kuzeye doğu geçiyoruz. Sanggongsak köyünü kızıllar kaçarken ateşe vermişler. Bir kısım evler yanmış, bir kısmı da hâlâ yanmaya devam ediyordu. Bu köye girerken ak saçlı ihtiyarlar sevinç gözyaşlarıyla bizi selâmlıyordu. Sağ tarafımızda kül haline gelmiş evin yalnız temelleri duruyordu. İhtiyar bir kadın bu yanmış binanın küllerini elindeki değneği ile karıştırıyordu. Aynı zamanda çıldırmış gibi hareketler yapıyordu. Hemen bu kadının gerisinde beli bükük, aksakallı, elinde değneği bulunan, bir köylü kırık çömlekleri ve yanık eşyalarını yığmakla meşgul. Kamyonlarla yanından geçiyoruz. Değneğine dayanmış, elleriyle acayip hareketler yaparak bize evinin küllerini gösteriyor. Gözlerinden akan yaşlarla hıçkırarak haykırıyor.
- Çaynis komünist, çaynis komünist.
Kamyonlarımızla köyün kuzeyinde alev alev yanan evlerin arasından geçiyoruz. Yolun hemen solunda öldürülmüş Koreli genç kadınlar, üstü başı parça parça edilmiş, karlar üzerinde yatıyorlar. Cesetlerin etrafında karlar sağa sola savrulmuş. Yoldan cesetlerin bulunduğu yere kadar kadınların sürüyerek götürüldüğü karların durumundan belli. 50 m. kadar ilerlemiştik ki, yine yolun sol yanında 15-20 yaşını geçmeyen genç Koreli kızların aynı zulümle öldürülmüş karlar üzerinde yatan cesetlerini gördük.
100 m. Kadar daha ilerlemiştik ki, yolun solunda, edep yerleri parça parça Koreli kadınlar arka üstü ölü olarak yatıyor. Takriben 10 yaşında bir çocuk arka üstü ölü olarak yatan kadının göğsünde. Sağ kolu kadının sol kolu altında, sol kolu boynundan sımsıkı tutmuş.
Kadının yanaklarında çocuğun dudakları, arkasından süngülenmiş ve öldürülmüş. Bu kadınlar komünistlerin hislerine ram olmayınca saçlarından tutularak sürüklenmiş, zorla ırzlarına geçilmiş, sonunda da süngülenmiş.
İlerledikçe gördüklerimiz bizi şaşırtıyordu. Kore köylerinin evleri kül haline gelmiş. Saçları günlerce taranmamış kadınlar, açlıktan iskelet haline gelmiş ihtiyarlar ayakta durabilmek için değneklerine dayanmış kurtarıcılarını gözyaşları arasında selamlıyorlar. Kamyonlarımız kül haline gelmiş köyün kuzey çıkağında durdu. 10 ile 15 yaşında bir çocuk yanan evinin küllerini karıştırıyor. Kendinden o kadar geçmiş ki, dünyada yaşayıp yaşamadığının farkında değil. Bizimle hiç alâkadar olmuyor. Elleri ve yüzü simsiyah, gözleri çıldıran bir insanın gözleri gibi büyümüş, bir noktaya dikmiş. Yüzünün rengi o kadar sarı ki, ölmüş bir insanın rengini almış. Dizleri elektriğe tutulmuş gibi titriyor. İaşe kamyonundaki Tğm. Ali Çelen kamyondan aşağıya atlayıp, bu kimsesiz çocuğa yaklaşıyor. Elindeki kumanya kutusunu çocuğa uzattı. Fakat Koreli çocuğun dalgın gözleri hâlâ yanan evinin küllerinden ayrılmıyor. Ali Çelen çocuğa seslendi. Çocuk gözlerini yavaş yavaş kül haline gelmiş evinden kaldırdı.Benden ne istiyorsunuz gibi Ali Çelen’in yüzüne dik dik baktı. Çocuğun gözlerini oynatmadan dik dik bakışı Ali Çelen’in yüzündeki şefkatli hatlardan bir mana çıkarmış olacak ki yumuşadı ve ellerini yavaş yavaş kaldırdı. Uzatılan kumanyayı aldı. Fakat takati kalmamış olacak ki aldığı kumanya kutusunu yere düşürüyormuş gibi bıraktı. Gerilmiş yüzü yavaş yavaş yumuşadı, gözlerinden yaşlar boşanmaya başladı. Mehmetçikler çocuğun acıklı halini görünce yerlerinde duramadılar. Kamyondan aşağıya atladılar. Ellerindeki kumanya kutularını çocuğun yanına yığdılar. Dalgın Koreli çocuk bu şefkatli insanların hareketleriyle alâkadar olmaya başladı. Eğildi, bir kumanya kutusu aldı. Kül haline gelmiş evinin temeli yanındaki kovuğa ayakları titreyerek götürdü. Mehmetçikler verdikleri kumanya kutularını çocuğun götürdüğü yere taşıdılar. Mehmetçiklerin bu hareketi çocuğun yüzündeki ızdırabın çizgilerini yok etti. Mehmetçiklerden biri yerdeki kumanya kutusunu açtı. İçinden çıkardığı kumanyayı çocuğa uzattı. Çocuk uzatılan şeyi aldı. Evvela bu neymiş gibi dik dik baktı. Sonra yavaş yavaş ağzına götürdü. Elindeki kumanyayı bitirdi. Uzatılan ikinci kumanyayı da aldı. Fakat ağzına götürmüştü ki hüngür hüngür ağlamaya başladı. Mehmetçikler ağlayan çocuğu şefkatli elleriyle okşadılar. Çocuk bu şefkatli ellerin tesiriyle olsa gerek ki gözlerinden akan yaşları sildi. Bu sırada kamyonlar hareket etmeye başlamıştı. Mehmetçikler ve Tğm. Ali Çelen son olarak şefkatli ellerle çocuğu okşadılar ve kamyona bindiler. Kamyonlar hareket edinceye kadar hiç konuşmayan yalnız düşünen çocuk, kuzeyi elleriyle göstererek:
-Çaynis komünist, çaynis komünist, diye bağırıyor ve elleriyle onları kesin şeklinde hareketler yapıyordu. Bu hareketlerden sonra elleriyle Mehmetçikleri selâmlıyordu.
Bütün cephede yeni baştan taarruza başlamıştık. Yine bizim 10. bölüğe 109 rakımlı tepe düşmüştü. Mehmetçikler aynı şevk ve heyecanla düşman mevzilerine 100 ile 150 metre yaklaşmıştı. Kahraman topçumuz ve Mehmetçiğin maharetle kullandığı silahlar düşman üzerine ölüm ateşi yağdırmaya başladı. Biraz evvel yanımızda düşman mermilerinin kaldırdığı tozlar kaybolmuş, mermi sesleri gittikçe yukarıya doğru uzaklaşıyordu. Mehmetçik dünyaya ün salan süngüsünü tüfeklerine taktı, yayda gerilen ok gibi düşman mevzilerine atılmak için hazır. Topçu ateşini kaydırdı. İleri emri tekrar edildi. Allah Allah sesleri gürledi.
Henüz yorum yapılmamış.